Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (ADHD)

Paylaş

Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nun Teşhisine Kültürel Bir Bakış

Bir Çocuk ve Ergen psikolojisi yüksek lisans öğrencisi olarak sınıfta en çok tartışılan Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite ADHDkonulardan biri çocuklarda dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (ADHD) . Türkiye’deki ve Amerika’daki çocukların yaklaşık %5’inde görülen dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu Fransa’daki çocukların neredeyse %.5‘inden az çocukta görülüyormuş. Bu durum şu soruyu akıllara getiriyor: ADHD gerçekten de Türkiye’de ve Amerika’da inanıldığı gibi sinirsel ve biyolojik bir bozukluk mu? Yukarıdaki bilgi bize bunun aksine bir kanıt sunuyor. Eğer ADHD gerçekten de sinirsel ve biyolojik bir bozukluk olsaydı dünyanın heryerinde benzer oranlarda gözlemlenmesi gerekirdi. Peki öyleyse Fransız çocuklarını Türk ve Amerikan çocuklardan ayıran nedir?

1. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Teşhisinde ve Tedavisinde Farklılıkları

Türkiye’de ve Amerika’da psikolojik teşhislerde DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) kullanılıyor. DSM, çocuktaki semptomlar üzerinden giden, çevresel koşulları (teşhis eden doktor dikkat etmediği sürece) dikkate almayan bir kılavuz. DSM’in Dikkat Eksikliği ve ADHD Teşhisiuzmanlar arasında fikir birliği sağlaması ve araştırmalar bazında gitmesi gibi birçok pozitif yönü var. Ancak çevresel koşulları dikkate almayınca, teşhis oranında yanıltıcı bir yükselmeye sebep olabilir. Örneğin, kalabalık sınıflardaki (30 öğrenci ve üstü) çocukların çoğunda ADHD semptomlarına benzer semptomların bulunduğu gözlemlenmiş, ancak bu çocuğun biyolojik yapısından değil, sunulan çevrenin çocuk üzerindeki etkisinden olduğu saptanmış. Fransa’da yapılan teşhislerde ise, çevresel koşullar öncelikli olarak göze alınıyor, bu da ADHD ile teşhis edilen çocuk oranını düşüren bir faktör.

Ayrıca Amerika’da ve Türkiye’dekinin aksine Fransa’da ADHD’nin psiko-sosyal bir rahatsızlık olduğuna inanılıyor, dolayısıyla çocuk ve aileyle terapi tedavi için sık başvurulan bir yöntem. Ancak Amerika ve Türkiye’de ADHD’nin sinirsel bir bozukluk olduğuna inanılmasından dolayı tedavide genelde direkt ilaç yöntemine başvuruluyor.

2. Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu’nda Aile Yetiştirme Tarzının Etkisi

Pamela Druckerman’ın kitabı Bringing Up Bebe (Bebeği Yetiştirmek), Amerikan ve Fransız annelerin çocukları yetiştirme tarzlarındaki farklara dikkat çekerek, Fransız çocuklar okul çağına geldiğinde genelde nasıl Amerikalı yaşıtlarından daha uslu ve söz dinleyen çocuklar olduklarının altını çiziyor. Kitabı yorumlayan Dr. Marilyn Wedge’e göre Fransız çocukları Amerikalı çocuklara göre daha uslu yapan en büyük etkenlerden biri, ebeveynlerin sürekli çocuklarının servisinde çalışanlar gibi etraflarında dolanıp bir ihtiyaçları var mı yok mu kontrol etmemesi. Örneğin, bebek ağlıyorsa ve uyuyamıyorsa, birçok Fransız ebeveyn çocuğu kendi haline bırakıp, bir süre sonra ağlamasının zamanla kesilmesini bekliyorlar. Birçok Amerikalı anne ise çocuğu kucağına alıp oyalıyor ve yatıştırmaya çalışıyor. Ancak bir zaman sonra bebek daha uzun süre ağladığında, anne ve baba daha uzun süre ayakta kalmak zorunda oluyor, ve sinirleri bozuluyor, ve onların siniri çocuğu daha da ajite ediyor.

Dr. Marilyn Wedge’e göre bir başka önemli fark ise, Amerikalı anne-babaların çocuğun canıDikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu çektiğinde birşeyler yemesine izin verirken, Fransız ebeveynlerin günde 3 öğün yemek ve sadece 1 atıştırmalık sistemini uygulaması. Fransız psikologlar da, bu düzenin Fransa’da daha az çocuğun dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu geliştirmesinde bir etken olduğuna inanıyorlar. Açıkçası toplam 5 ay 8-14 yaş arası çocuklarla çalışmış biri olarak benim gözlemim de şu, Türk çocuklarının çoğu yemekhanede verilen özenle hazırlanmış sağlıklı yemeklerden çok, kantinde satılan abur cubur ve meyve sularını tüketmeyi tercih ediyorlar. Öyle ki, sonunda kampta tabağındaki yemeği bitirme ve kantinden sadece bir atıştırmalık ve bir içecek alabilme kuralını koyduk. İlk çalıştığım senelerde henüz bu kurallar yokken bünyeye şeker depolamış çocukların (özellikle de erkeklerin) nasıl zıvanadan çıkar biçimde hareket ettiklerini görme şansım oldu. Dolayısıyla çocuğa verilen abur cuburların ne zaman ve ne kadar verildiğine çok dikkat edilmesi gerektiğine inanıyorum.

Peki Türkiye’de durum ne?

Dr. Marilyn Wedge’in ve Pamela Drucerkman’ın gözlemleri Amerikan ve Fransız ebeveynleri karşılaştırmış olsa da, Türkiye’de de durum Amerika’dakinden çok farklı değil. Malesef bizde anne, birçok ailede çocuklarının peşinden koşan ve onların hizmetçisi gibi durmadan istediklerini yerine getiren kişi konumuna düşüyor. Çocuklara verilen sorumluluk ve özgür hareket etme alanı çok az. Çocuğun hata yapıp bundan ders çıkarması yerine, çocuk daha hata yapmadan müdahale ve onu yönlendirme ihtiyacına inanılıyor. Sonunda, çocuk kendi kendine hiçbir görevi yerine getirmiyor, anne veya bakan kişi onun için herşeyi yapıyor. Ve tabii, bir de ağlayan çocuğa direkt ‘meme’ verilmesi, sonunda çocukların istediği yerine gelmediğinde çığrından çıkmış biçimde davranmasına sebep oluyor. Buradan çocuklarda ortaya çıkan sorunlar için ebeveynleri suçladığım sonucuna varmayalım. Ancak, okul öncesi çocuğun gelişimi büyük ölçüde anne-baba ve çocuk arasındaki ilişkiye dayanıyor. Ve anne-babanın çocuğa karşı sabrının bittiği yerde (ki genelde çok geç kalınmış bir noktada), psikolog ve psikiyatristler devreye giriyor.

Sizler Türkiye’deki çocukların yetiştirilmesi hakkında neler düşünüyorsunuz? İyi ve kötü yanları neler? Sizce Türkiye’de psikolojik sorunu olmayan çocuklara yüksek oranda ADHD teşhisi konuluyor mu?

 

Facebook Yorumları
Paylaş

1 YorumOn Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (ADHD)

Yorum Yazın:

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Mobile Sliding Menu

Wordpress Social Share Plugin powered by Ultimatelysocial