Ünlü Psikanalistler ve İlginç Yaşamları

Paylaş

 

Kurucusunun Sigmund Freud olduğu, insan yaşamının, doğasının ve ruhunun divanda çözümlendiği psikanalitik yaklaşımın ilk 50 yılında, öncü psikanalistlerin arasındaki ilişkiler de, teori kadar merak uyandırıcı. Sigmund Freud’un  başrolü oynadığı psikanalitik camianın ilk yıllarında Freud sonrası gelen psikanalistlerin Freud ile ve birbiriyle ilişkileri özenle yazılmış bir aile draması gibi. Gelin, birlikte psikanalitik teoriye büyük katkıda bulunmuş 4 psikanalistin birbirleriyle ilişkilerini birlikte anlamaya çalışalım.

Sigmund Freud ve Anna Freud
Anna Freud ve Sigmund Freud

Eğer bu dramada bir başrol oyuncusu varsa, o da psikanalitik teorinin duayeni ve kurucusu Sigmund Freud. Sigmund Freud, Viyana’da psikanalitik yaklaşım ile hem tıp hem de ruh sağlığı camiasında büyük yankılar uyandırırken, 13 yıl boyunca düzenli yazıştığı Wilhelm Fliess’e mektuplarında 7 çocuğu arasında en küçüğü Anna‘dan sık sık bahseder. Anna Freud, babasının ilgisi için kapıştığı ve kendisinden daha güzel ablası Sophie’yi kıskanan, oldukça akıllı ancak depresyonla boğuşan bir kızdır. Her ne kadar Anna, Sophie kadar güzel olmasa da, babasının mektuplarında en sık bahsettiği kızıdır da. Zamanla Anna büyür, bir öğretmen olarak çalışmaya başlar, ancak tüberküloz geçirmesiyle çalışmayı bırakır. İşi bırakmasıyla, babasının divanına o da uzanır ve psikanalize olan ilgisi artar. İlginç bir şekilde, Freud’un analizde anonimlik kuralına hiç uymayan, üstelik sadece anonimiteyi değil psikanalitik ilişkiyi de oldukça zorlaştıran babanın psikanalist, kızın analizan olduğu bir 4 sene yaşanır, ve Anna artık hayatla ne yapacağını bilir: O da babası gibi bir psikanalist olacaktır.

 

Melanie Klein - Çocuk Psikanalizi
Melanie Klein

Anna Freud’un psikanalitik camiaya katılması ve özellikle çocuk psikanalizine babasının teorisini geliştirerek büyük katkılarda bulunmasıyla, psikanalitik tarihçenin en azılı iki kadın düşmanı karşı karşıya gelecektir: Melanie Klein ve Anna Freud. Melanie Klein da Anna Freud’la eş zamanlı olarak çocuk psikanalizini geliştirir, ancak Anna Freud’a göre yaklaşımı oldukça farklıdır. Klein, çocuk analizinin eğitimci yaklaşımıyla kurgulayan Anna Freud’unki gibi eğitsel olmaması gerektiği görüşündedir. Üstelik, Melanie Klein, çocukların da yetişkinler kadar analistlerine ve terapistlerine negatif duygular taşıyabileceklerini ve negatif bir aktarım geliştirebileceklerini belirtir. Ve de analizin ilk seanslarında çocukla odada pozitif ilişki kurmaya çalışan Anna Freud’un yaklaşımını çocuk için ‘baştan çıkarıcı’ bulur. Bu iki kadın psikanalist arasındaki yaklaşımsal ve kuramsal çatışmanın yoğunlaşmasıyla, psikanalitik camia da ikiye bölünür: Bugün, daha çok Amerika’da egemenliğini sürdüren Anna Freudyen yaklaşım ile, İngiltere’de baskın olan Kleinyen yaklaşım olarak psikanalitik dünya ikiye ayrılır. Hatta Klein kendi teorisinin üstünlüğüne ve Sigmund Freud’un teorisiyle olan devamlılığına o kadar inanmıştır ki, “Ben Freud’un asıl kızıydım.” diye bir açıklama yapar.

Ancak Melanie Klein, Anna Freud’la psikanalizin babası Sigmund Freud için girdiği çekişmeyi, kendi aile hayatında bir yenilgi olarak yaşar. Klein’ın kızı Melitta Schmideberg, İngiliz Psikanalitik Cemiyeti’nde annesine karşı Anna Freud’un teorilerini savunduğu bir tartışma açar, ve Klein’ın ölümünden sonra bile barışmadıkları ve Melitta’nın annesinin cenazesine bile gitmediği bir küskünlük yaşarlar.

Carl Gustav Jung Kimdir?
Jung ve eşi Emma Jung

Analitik ailenin kız çocukları Melanie ve Anna arasındaki baba (Freud) çekişmesi bir yana, bir de baba-oğul çatışması yaşanır. Bu da yine Sigmund Freud ile, başta onun takipçisi ancak sonradan ondan kuramsal olarak ayrıldığını duyuran Carl Gustav Jung arasında yaşanır. Aslında bu ilişkinin detayları biraz da kurgusal bir biçimde A Dangerous Method adlı filmde işlenmektedir. Freud 50, Jung 30 yaşındayken tanışırlar ve Jung’un söylediğine göre 13 saat boyunca hiç durmadan konuşurlar. Bunun üzerine 6 sene boyunca mektupla yazışırlar, ve Freud ve Jung birbirlerini entelektüel olarak etkilerler. Hatta Freud, Jung’u “oğlu, taç prensi ve veliahtı” olarak tanımlar.

Ancak Jung, Bilinçdışının Psikolojisi adlı kitabını yazınca, Freud’la yolları ayrılır. Freud, oğlum diye addettiği Jung’un kendi özgün fikirlerini oluşturmasına dayanamaz, ve onu hem evlatlıktan hem de kendi psikanalitik cemiyetinden rededdeder. Jung, iki takipçisi dışında yalnız kalmıştır, ancak modern psikoloji, teoloji ve New Age akımına yaptığı katkılarıyla saygıdeğer bir teorisyen ve düşünür olarak hayatına devam eder.

Psikanalitik camianın Freud’un liderliğinde 4 büyük isminin birbirleriyle karmaşık, çatışmalı, ihtiraslı ancak teorik yaratıcılığa oldukça katkıda bulunmuş ilişkilerini inceledik. Eğer yorumlarınız veya sorularınız varsa, lütfen yorumlarda bırakın.

Sevgiler,

Psk. Ayşe Canan Altındaş

 

 

Facebook Yorumları
Paylaş

Yorum Yazın:

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Mobile Sliding Menu

Wordpress Social Share Plugin powered by Ultimatelysocial