Anneler Günü’ne Özel: Bir Annenin Doğuşu

Paylaş

Bu anneler günü için bir yazı yazmayı düşünürken, Uzm. Klnk. Psk. Cansu Torun’la Anneler Günü’nü sadece bir annelik günü değil, bir kadında anneliğin doğuşunun günü gibi de ele alabileceğimizi düşündük. “Ne yazılabilir?” veya “Ne çevrilebilir?” diye araştırırken, Cansu’nun aklına New York Times’da okuduğu bir yazı geldi – The Birth of a Mother. Daha sonra yazıyı incelerken farkettik ki, bu yazı, çevirisi İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları’ndan çıkmış, ve bizim de kitaplığımızda bulunan ve sık sık başvurduğumuz, Bir Annenin Doğuşu adlı kitabın kısa bir ele alınışı. Dolayısıyla New York Times’daki yazıyı çevirmek için daha da bir motive olduk ve aramızda çevirisini bölüştük. “Anne olunmaz, yavaş yavaş anneliğe doğulur.” fikrinin verildiği bu kitap, günümüzde annelere veya anne adaylarına sunulan “quick-fix” ve dışarıdan empoze edilen uygulamaların ötesinde, aslında anneliğin tıpkı bebeğin doğuşuna hazırlanıldığı gibi, sadece dışsal değil, içsel bir hazırlığa da mahzar olduğu fikrini annelere, babalara ve profesyonellere aşılayan bir kitap. Bu önsözü kısa tutmaya çalışarak, New York Times’daki yazının (benim kişisel eklemelerimin de olduğu) çevirisinin ilk kısmını Anneler Günü’ne özel olarak sizlere sunuyorum.

Bir çok anne için, hamilelik ve annelik, veya anne olmak fikri bir sevinç kaynağıdır – en azından zaman zaman. Ama bir çok anne ve anne adayı, terapi odasında, Internet forumlarında, çevremizdeki arkadaşlarımızda, yakınlarımızda ve özellikle de son günlerde, instagram’da gördüğümüz üzere, kaygı, hayal kırıklığı, suçluluk, rekabet, bıkkınlık ve hatta kızgınlık ve korku gibi yoğun ve olumsuz duygular da yaşar.

Dünya’ya dişi bir birey olarak gelmek, tüm hayatımız boyunca, hayatın belli noktalarında, farklı kimlikleri benimseme sürecini kapsar. Kız çocuğu olarak doğarız; ergenlikte genç kızlığa geçeriz. Yaş aldıkça, eğer yapabilirsek, kadın kimliğimizi benimseriz. Kadınlık da, tıpkı diğer tüm evreler gibi, zor ve sinsi bir geçiş sürecidir. Bunu söylerken Simone de Beauvoir’ın “Kadın doğulmaz, kadın olunur.” sözü hep kulağımızın bir noktasında küpe. Anneliği ise Dr. Stern, bir kimlik değişimi olarak tanımlar, ve bu değişim, dişi bireyin hayatındaki diğer tüm değişimler gibi ciddi fiziksel ve psikolojik evrilmeleri de beraberinde getirir. Bu yüzden Dr. Stern’ün fikrini Beauvoir’ın kadınlık için söylediğinin tam aksine, annelik için, “Pat diye anne olunmaz, anneliğe doğulur.” diye özetleyebiliriz.

Anne olmaya hazırlanmakAnne olma süreci, nedense tıbbi camiada çok rağbet görmeyen bir dönem oldu. Bunun yerine, sıklıkla, anneliğe evrilme sürecinden çok, bebeğin nasıl doğacağına ve olacağına odaklanıldı. Ancak kadın bireyin bebeği rahme düştüğü ve anne onu doğurmayı kabul ettiği andan itibaren anneliğe evrilme süreci, bebeğinin hem hamilelikte hem de doğumda oldukça psikolojisini etkileyen bir süreç. Tabii ki, bir bebeğin doğumu babaları da çok etkiliyor. Ancak, tahmin edildiği üzere, bebeği taşıyan bireyin geçirdiği psikolojik ve fizyolojik değişimler çok daha yoğun bir sürece tekabül ediyor.

Eğer duygularımıza ve geçirdiğimiz süreçlere dair içgörümüz olursa, hem kendi davranışlarımızın hem de başkalarının davranışlarının sebeplerini daha iyi anlayabiliriz. Dolayısıyla bir bebeğin doğumu sürecinde, odağımız bebek olsa bile, annenin hamilelik ve sonrasındaki psikolojisini anlamak daha sağlıklı bir ebeveynliği getirir. Yani diyebiliriz ki, kendi süreçlerini anlamaya çalışan ve kendi olumsuz duygularına alan açabilen anneler, bebeklerinin/çocuklarının duygularına daha anlayışlı yaklaşabilecektir, örneğin bir gece yarısı avaz avaz ağlayan bir bebeğin.

Anneliğe geçiş sürecinde, anne adaylarının yaşayabileceği zorluklar, yeni annelerin duygularına anlamamıza vesile olacaktır. Dr. Stern, yazıda dikkat edilmesi gereken 5 noktaya parmak basıyor. Biz de yazıyı okunabilir kılmak adına, ilk 2 maddeyi bu postta, sonraki 3 maddeyi ise Uzm. Klnk. Psk. Cansu Torun’un çeviri ve adaptasyonuyla ikinci bir postta paylaşacağız.

  1. Değişen Aile Dinamikleri:

    Bir Aile OlmakBir bebeğe sahip olmak bir yaratım sürecidir. Ancak hamilelik, sadece yeni bir insanın yaratımı değil, yeni bir ailenin de yaratımını kapsar. Bir bebeğin dünyaya gelme sürecinde ve sonrasında, anne en yakınındakilerle – eşi, kendi annesi ve kardeşleri ve arkadaşlarıyla, hem daha yakın hem de daha çatışmalı ilişkiler kurabilir.

Paola Mariotti adlı İngiliz Psikanaliz Cemiyeti’ne bağlı bir psikanlist kitabında, bir kadının annesel kimliğinin kendi annesinden aldığı annelik yaklaşımında yattığını söyler – yani kendisi nasıl yetiştirildiyse, kendisi de çocuğunu öyle yetiştirecektir. Kendi çocukluğundan taşıdığı iyi durumlar, çatışmalar , çözümlenmişlikler ve çözümlenmemişlikler anneliğinde önemli bir rol oynar.

Annelik, bir onarım sürecini de beraberinde getirir. Anne, kendi çatışmalarını, bebeği veya çocuğuna kendisinin aldığından daha iyisini vermeye çalışarak onarmaya da çalışabilir. Örneğin, zor bir anneye sahip bir anne, kendi çocuğuna daha esnek davranarak geçmişi düzeltmeye çalışabilir. Ancak bu her zaman annenin çocuğuyla arasında olumlu bir ilişkiye vesile olur mu, bu tartışılır.

2. İkirciklilik:

Çocuğa karşı ikircikli duygular beslemek

Çoğu zaman annelik sadece iyi veya sadece kötü bir tecrübe değil, birçok ilişkide olduğu gibi hem iyi hem de kötü zamanların olduğu kompleks bir tecrübe. İkircikliliğe tolere etmeyi ve onunla rahat olmaya alışmak belki hayat boyu sürecek bir içsel çalışmayı gerektiriyor.

Tüm annelere güzel bir Anneler Günü dilerim.

Yazının ikinci kısmı için tıklayınız.

Uzm. Klnk. Psk. Ayşe Canan Altındaş

Facebook Yorumları
Paylaş

Yorum Yazın:

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Mobile Sliding Menu

Wordpress Social Share Plugin powered by Ultimatelysocial