Ağlamanın Evrimi: Neden Ağlarız?

Paylaş

Neden Ağlarız? İnsanlar Neden Ağlar?

Hepimiz doğar doğmaz ağladık. Bazen meme istediğimiz zamanlarda gelmedi, yine ağladık. Annemiz-babamız bizden biraz uzaklaşsa, geri dönmeyecekler sanıp ağladık. Çocukken defalarca düştük ağladık. İstediğimiz başarıyı elde edemeyince, birisi canımızı yaktığında, kalbimiz kırıldığında, bize veya sevdiğimiz birine bir şey olacak diye korktuğumuzda, sevdiğimiz canlıları kaybettiğimizde ağladık ve ağlıyoruz. Bazen haykıra haykıra, bazen de usul usul. Peki ağlamalarımız arasında fark var mı? Ağlamanın altında yatan dinamikler neler? Neden ağlarız?

Psikoloji ve nörobilim profesörü Robert R. Povine  ‘Curious Behavior: Yawning, Hiccupping, and Beyond’ adlı kitabında, bu sorulara cevap arıyor. Provine’e göre ağlamak gerektiği kadar önemsenmeyen ve hatta kötü bir davranış olarak tanımlanabilen fakat iç dünyada yaşananlar hakkında derin bilgiler veren bir davranış. Provine ağlamanın altında yatan nedenlerin yaşa göre değiştiğini belirtiyor:

 “Yetişkin olunca ağlamalar seyrekleşir ve daha sakin bir hal alır; hıçkıra hıçkıra ve iç çekerek ağlamak yerine çoğunlukla sadece gözyaşı dökersiniz. Ve yetişkinlikte ağlamalara neden olan travma fiziksel olmaktan çok duygusaldır. Buna karşın, niyetli veya niyetsiz, fiziksel veya duygusal nedenli, yetişkin veya çocuk olarak ağlamanın anlamı aynıdır: “Yardıma ihtiyacım var”. Paradoksal şekilde, yardım çağrısı olan yetişkin ağlamaları daha sessiz ve mahremdir; genellikle evde ve özel birinin varlığında gerçekleşir. Kendini durdurma sisteminin gelişmesi yetişkinlere nerede ve ne zaman ağlayacağına karar verme şansı sunar.”

picasso cryingProvine’e göre ağlamak ve gülmek birbirini tamamlayan davranışlar. Bu yüzden Provine, bizi -ağlamanın fizyolojisini daha iyi anlamak için- ağlamayı ve gülmeyi beraber düşünmeye davet ediyor:

“Araştırmacılar tipik bir ağlama veya gülmenin olup olmadığını tartışabilirler, ancak ben ağlama ve gülme sesleri arasındaki keskin farkı bilmenin, bu davranışları analiz etmeye yetecek bilgiyi sağladığını düşünüyorum. Ağlamak uzun süreli, sesli ve saniyede bir sıklıkla nefes alışverişine neden olan bir davranıştır. Bir bebeğin ‘ıngaaa’sını düşünelim. Ağlayışlar saniyede bir sıklıkla tekrarlanır, bu süre bir nefes alma-verme döngüsünün süresidir. Buna karşın, gülmek uzun süreli olmayan, genellikle sesin dışarı verildiği (‘hahaha’ gibi) bir davranıştır, her hecenin (‘ha’) söylenmesi saniyenin on beşte biri kadar sürer ve saniyenin beşte biri sürede bir tekrarlar.”

Ardından ağlama ile gülmenin ilginç bir ortak özelliği olan irade dışı yoğun şekilde kullanılmasını (perseverasyon) açıklıyor:

“İki davranış için de bir kapatma düğmesi yoktur. Hem bebekler hem yetişkinler için ağlamamaya çalışmak başlayan ağlamayı durdurmaktan daha kolaydır. Çoğu zaman ağlamak daha fazla ağlamaya neden olur. Aynı şekilde gülmek de daha fazla gülmeye neden olur. Örneğin, komedi kulüplerinde ana gösteriden önce izleyicileri alıştırmak için başka komedi gösterileri sunarlar, bir süre sonra o kadar da komik olmamasına rağmen kontrolsüzce güldüğünüzü fark edersiniz. İşin özü,  istemli kontrol sadece ağlamayı veya gülmeyi başlatmada ve bitirmede görülür diyebiliriz.”
frida cryingProvine son olarak, duygusal gözyaşlarının işlevini sorgular.  Eğer hıçkırarak ağlamak yardım çağrısına evrilmişse, sessizce dökülen gözyaşlarının evrim geçirmesinin nedeni nedir? Kimilerine göre, sessizce dökülen gözyaşları bedenin antiseptiği olan ve gözü temizleyen lizozim maddesi içerir. Provine bu durumu farklı bir nedene dayandırıyor:

“Yapılan birçok araştırma sonucu göz yaşındaki Sinir Gelişim Faktörü (SGF)nün iyileştirici fonksiyonu olduğunu göstermektedir. Gözyaşında, korneada ve gözyaşı bezlerinde toplanan SGF kornea yaralanmasından sonra artar, bunun nedeni SGF’nin iyileşme sürecinde önemli rol oynamasıdır. SGF kuru gözdeki gözyaşı üretimini arttırarak, korneal ülserin iyileşme sürecini de kolaylaştırdığı öne sürülmektedir. Şu anda kanıtlanmamış bir bilgi olmasına rağmen, ben gözyaşını tetikleyen SGF’nin hem sinyal veren hem de düzenleyen bir antidepresif etkisi yarattığını düşünüyorum.

Duygusal olmayan iyileştirici gözyaşlarının gözlerdeki bir travmayı, fiziksel agresyon yaratan düşmanların durdurulmasını veya kabile üyelerinin korunması gerektiğini gösteren bir sinyal olduğu söylenirmiş. Bu ilkel sinyal, ritüelleştirme aracılığıyla hem fiziksel hem de duygusal bir acının işareti olmaya evrilmiştir. Bu evrimsel senaryoda, duygusal gözyaşlarının görsel ve -hatta- kimyasal işaretleri göz merceğinin çalışma ve iyileştirme sürecinde ortaya çıkan gözyaşı salgılarının ikincil sonucu olduğu söylenebilir.”

Uzm. Klinik Psikolog Cansu Torun

Çeviri: Why We Cry: The Science of Sobbing and Emotional Tearing by Maria Popova in Brainpickings

Bunları Biliyor Muydunuz?

– 3 çeşit gözyaşı vardır: Koruma gibi gözün temel işlevleri için üretilen bazal gözyaşı, gözün yoğun dış uyarıcıya (fazla ışık, soğuk, rüzgar veya gaz) maruz kaldığı zamanlarda oluşan refleksif gözyaşı ve duygusal meseleler sonucu gerçekleşen psikojen gözyaşı.

– Karada yaşayan tüm omurgalılar bazal gözyaşına ve -muhtemelen-  refleksif gözyaşına sahiptir. Yas tutan bazı fillerin gözyaşı döktüğü rapor edilmiş olmasına rağmen, bu grupta duygusal nedenlerden ötürü anlayan tek hayvan insanoğludur.

– Bebekler her gün ortalama 1-3 saat ağlarlar.

– Yapılan bir araştırmaya göre kadınlardaki duygusal ağlamaların sıklığı yılda ortalama 50 iken, erkeklerdeki sıklık yılda ortalama 10’dur.

Facebook Yorumları
Paylaş

4 YorumOn Ağlamanın Evrimi: Neden Ağlarız?

Yorum Yazın:

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Mobile Sliding Menu

Wordpress Social Share Plugin powered by Ultimatelysocial