Moana, John Musker ve Ron Clements’in yönettiği ve 2017 yılında vizyona giren bir animasyon filmi. Film sitelerinde aktarılan özet şöyle: “Antik çağlarda Okyanusya’daki Güney Pasifik adalarında yaşayan bir genç kız olan Moana, kuşaklar boyunca denizlerde yolculuk etmiş bir ailenin temsilcisidir. Geçmişte yarı-tanrı olan Maui’nin Te Fiti’nin kalbini çalmıştır, bu yüzden ada topraklarını lanetlenmiştir. Zamanla ada halkı topraktan bereket alamamaya, denizden balık tutamamaya başlar. Lanet sadece Te Fiti’nin kalbinin yerine konulduğunda ortadan kalkacaktır. Bu yüzden Moana, ailesine ve yaşadığı adanın halkına yardım edebilmek amacıyla maceralı bir yolculuğa çıkmaya karar verir. Bu yolculukta hayran olduğu rüzgar ve denizin yarı-tanrısı ve “erkeklerin kahramanı” Maui ile işbirliği yapması gerekecektir.”
Filmin baş karakteri Moana, bir genç yetişkin. Çocukluktan yetişkinliğe olan yolculuğunu izlerken, Moana’yı keşfediyoruz. Bu süreçte Moana da bir keşif yolculuğuna çıkıyor. Film sırasında Moana’nın ailesi, evcil hayvanları, ada halkı, yarı tanrılar, Tanrılar, canavarlar, korsanlar ile yaşadığı deneyimlere tanık oluyoruz. Bu yazıda Moana’nın bu deneyimlerini çocukluk, gençlik, çocukların ihtiyaçları ve ebeveyn tutumları üzerine düşünmek için bir araç olarak kullanacağım.
Keşfetmek dayanılmaz bir arzudur.
Her çocuk kendi macerasını ve yolculuğunu yaratır.
Maceralı yolculuk bir sürü farklı duyguyu içerir.
Başka kişiye ait bir şeyi çalmak doğru değildir.
Her çocuğun/gencin korktuğu bazı şeyler vardır ve bu normaldir.
Kalp önemli bir şeydir; kalbin olmaması büyük sorunlara yol açar.
Birinin sana ve içindeki güce inanması güzeldir.
Anne-babalar çocukları için hayal kurarlar.
Anne-babalar çocuklarının zarar görmesinden endişe ederler.
Birilerinden yardım almak iyidir. Birlikten kuvvet doğar.
Her kız prenses olmak zorunda değildir.
Çocuklar için dünya keşiflerle dolu bir yerdir. Bu keşifler, çocuğun hem kendisini hem de çevresini tanımasına yardım eder. Bu keşif süreci boyunca çocuklar ebeveynlerinden uzaklaşırken, keşfe çıkmasına izin veren, geriye dönüp baktığında bu keşfi onaylayan, takdir eden ve “ben buradayım ve seni izliyorum” mesajını içeren güven verici bakışlara ihtiyaç duyarlar. Hamish Canham bu konuyla ilgili şöyle der: “Aile ilişkileri çocuğun güvende olma hissi için merkezi bir rol oynamaya devam etse de çocuklar daha uzakları keşfe çıkarlar.”
Keşif, aileden ayrışma, çocuğun bireyleşmesi deyince devreye ailedeki tüm bireyleri, en çok da çocukları koruyan sınırlar giriyor. Çocuklar özgürlüklerini tanırken, doğru ile yanlışı, uygun olan ile uygun olmayanı ayırt etmeye çalışırken yetişkinlerin yol göstericiliğinde kendilerini güvende hissetmeye ihtiyaç duyarlar. Yetişkinlerin koruyucu varlıkları devrede olmadığında, keşfetmek haz veren bir şeyden korkutan bir şeye dönüşebilir. Filmde küçük çocuklara mitin anlatılmasından sonra Moana’nın denize doğru gittiğini görürüz. Babası Moana’nın arkasından çıkagelir, bunun tehlikeli olduğunu ve yalnız başına uzaklaşmaması gerektiğini söyler.
Çocuklar yaşadıkları geçişlerde (emen bebekten konuşan çocuğa, oynayan çocuktan okula çocuğuna dönüşme gibi) kendilerine güven duyduğu kişileri ve sakinleştirici anıları hatırlatan nesnelere ihtiyaç duyarlar. Bu bebeklikte bir yastıkken, ilkokul çocuğunda boyna asılan kolye olabilir. Buna ek olarak önemli otorite figürlerinin (burada büyükanne) söylemlerini içselleştirirler; Bu filmde Moana’nın salında onunla sürüklenen horoz ve büyükannesinin hayali böyle güven veren, kaygıyı yatıştırarak düşünmeye yer açan unsurlar olarak tanımlanabilir.
Çocuklar kendilerine inanan ve güvenen önemli bir yetişkinin (anne, baba, büyükanne gibi) düşüncelerini ve sözlerini içselleştirirler. Örneğin bu filmde büyükannenin sözcükleri Moana’nın içinden gelen bir ses olur ve Moana kendini sakinleştirerek yoluna devam eder. Buna ek olarak, denizin, ebeveynlerinin ve bazen Maui’nin tutumlarını iç sesine katar ve ateşten canavar kendilerine ateşler fırlatırken iki ada arasındaki dar yoldan geçme cesaretini kendinde bulur.
Çocuklar ve gençler, anne ve babalarının beklentileri ve atıfları arasında kendi hikayelerini yaratmaya çalışırlar. Anne ve babalarına bir o kadar benzerken, bir o kadar da onlardan farklıdırlar. Filmde büyükanne bu konuyla ilgili şunu der: “Babanın kızısın sen; inatçı ve gururlu. Ne söylerse önemse ama unutmak ki içindeki o sesi her zaman duyabilirsin.”
Bir kız çocuğu her zaman babasının prensesi olmak zorunda değildir. Bireyler cinsiyeti fark etmeksizin lider olabilirler. Moana örneğinde olduğu gibi kızlar da güç gerektiren işler yapabilirler, korkusuzca denize açılabilirler, yelken kullanabilirler ve bir canavarla savaşabilirler. Diğer yandan her kız süse düşkün olmak, kıyafetlerine kafa yormak ve prensini beklemek zorunda değildir.
Keyifli seyirler dilerim.
Uzm. Klinik Psk. Cansu Torun
Kaynak:
Youell, B. (2015) Öğrenme İlişkileri Eğitimde Psikanalitik Düşünce. Bağlam Yayınları.