Bir ruh sağlığı uzmanına danışmak veya bir psikoterapi sürecine başlamak isteyen bir kişinin, seçenekleri karşısında kafası oldukça karışabilir. Kendisine “Günümüzde bilimsel bir altyapıya dayanan psikoterapi teknikleri nelerdir?” diye sorabilir. Hele ki, ülkemizde iyi yapılandırılmış bir meslek yasasıyla korunmayan ruh sağlığı alanında, gün geçtikçe açılan okullar, verilen sertifikalar ve çeşitli eğitimler çoğalıyor ve bu alanda çalıştığını belirten “uzman” sayısı artıyor. Bu yazıda biz, belli bir teorik altyapıya dayanan ve farklı gruplarla etkinliği kanıtlanmış 7 Bilimsel Psikoterapi Tekniği’nden bahsediyor olacağız. Bu yazıyı yazmamızın amacı, kendisi, çocuğu veya ailesi için psikolojik danışmanlık almak isteyen kişilerin bilinçli bir seçim yapıyor olması ve seçtiği yönelimde iyi çalışan uzmanları araştırmaya girişmesidir.
Bu yaklaşım psikolojik rahatsızlıkların gelişiminde öğrenmenin rolüne odaklanır. Bu yaklaşımın bir başka özelliği ise, öğrenmenin prensiplerine ve yasalarına dayalı deneysel çalışmalarını göz önünde bulundurmasıdır.
Davranışsal psikoterapinin ana yaklaşımı edimsel koşullamadır. Thorndike’ın keşfi olan bu yaklaşım ödül ve cezanın öğrenme ve dolayısıyla insan davranışı üzerindeki etkisini ele alır. Davranış istenilen sonuçlara neden oluyorsa, bu davranış ödülle ilişkilendirilir ve bu davranışın tekrar etme olasılığı artar. Ancak davranış istenmeyen sonuçlara neden oluyorsa, bu ceza ile ilişkilendirilir ve davranışın tekrarlanma olasılığı düşer. Öğrenmede ödülün daha etkili olduğu söylenilebilir. İstenilen davranış ödüllendirilerek tekrarlanma olasılığı arttırılırken, ceza sisteminde istenmeyen davranış cezalandırılır ancak istenilen davranış gösterilmez.
Son olarak, Bandura’nın sosyal öğrenme teorisi, başkalarını gözlemleyerek elde edilen davranış kalıplarını bireyin öğrenmesini ve kendi hayatında uygulamasını ifade eder. Bir davranışın başkaları tarafından yapıldığında olumlu sonuçlar verdiğinin görülmesi diğer bireyin bu davranışı gerçekleştirme olasılığını arttırır.
Psikolojik bozukluklar insanın hayatı boyunca yaşadığı problematik öğrenme deneyimleri sebebiyle gerçekleşebilir. Psikolojik bozukluklar bu yüzden yukarıda bahsedilen öğrenme yollarından birinde yaşanılan sıkıntıya verilen tepkidir.
Davranışsal psikoterapi yaklaşımında, danışanın sıkıntısı, hem önceki koşulları hem de problemin yarattığı sonuçları ele alarak tespit etmek amacıyla davranışsal bir değerlendirmeye dayanır. Böylece, davranışın nedenleri hakkında bir hipotez oluşturulur ve bu hipoteze dayanarak danışana öğrenme psikolojisinin terapötik prosedürlerini uygulamak mümkündür. Ayrıca, öğrenme psikolojisi ele alınırken unutulmamalıdır ki, kişi yalnızca dış uyaranlarla değil aynı zamanda sözlü düşünceler ve imgeler gibi içsel uyaranlarla da şekillenir.
Başka bir deyişle, bağlam sadece çeşitli davranışlar uyandırmakla kalmaz, aynı zamanda çeşitli davranışlar için de bir fırsattır, aynı zamanda bu davranışlar bağlamın kalıplanmasında da rol oynar.
Bilişsel psikoloji, bireylerin ne yaptığından çok, ne düşündüğünü ele alır. Bilişsel model kullanılarak disfonksiyonel inançlar ve bozuklukların nedeni olan hatalı bilgi işleme modlarını değiştirmeyi amaçlar. Bu çerçevede gelişim boyunca edinilen belirli öğrenme deneyimlerinin psikolojik değişikliklere karşı kırılganlığının bilişsel şemalar veya inançlar sebebiyle oluştuğu düşünülmektedir. İşlevsel olmayan şemalar ve inançların aktivasyonu, bilgi işlemede bilişsel önyargılara neden olabilir. Aşağıda bu önyargıların bazı örnekleri vardır:
Bu bilişsel hatalar ve önyargılar, bir duruma verilen duygusal veya davranışsal tepkideki ilgi düzeyinin analizine çevrilebilir. Yani, davranışsal ve duygular tepkiler değerlendirmelerin direkt sonucudur. İşlevsel olmayan değerlendirmeler ise danışan tarafından uygunluğuna veya geçerliğine bakılmaksınız otomatik olarak bilinç akışına dahil olabilir. Danışan bu olumsuz otomatik düşüncelerin doğru olduğuna inanır.
Bilişsel modelin bir başka önemli yönü ise, psikolojik bozukluğun sunumundaki farklı unsurlar arasındaki ilişkinin bozukluğun sürekliliği kapsamında dikkate alınmasıdır. Bu ilişki süre zarfında bileşenlerinin birbirini farklı şekillerde etkilemesiyle ilerleyebilir. Mesela, kaçınma davranışları sosyal beceriler edinmeyi güçlendirir ve gelişememiş sosyal beceri eksikliği de kaçınma davranışlarını arttırır.
Bilişsel psikoterapi tekniği, bozukluğun klinik bir değerlendirmesine ve sorunun formülasyonuna dayanır. Klinik formülasyon ise spesifik terapötik prosedürlere yönlendirir. Bilişsel terapide kullanılan ana terapötik stratejiler şunlardır:
Bilişsel terapinin en önemli özelliği otomatik olumsuz düşüncelerin temeli olan işlevsiz inanç ve şemaları değiştirerek stresli durumlarla başa çıkmayı kolaylaştırmak ve uzun vadede duygusal ve psikososyal uyumu iyileştirmeyi amaçlamasıdır. Her ne kadar bilişsel ve davranışsal terapi stratejileri farklı varsayımlara dayansa da birbirlerinin tekniklerini kullanarak daha yararlı sonuçlar elde edebilirler. İki farklı yaklaşımdan da yararlanan terapiye ise bilişsel davranışçı terapi denir.
Psikanaliz, bireyin iç dünyası ve yaşantıları arasında bağlam kurup anlamlandırmada yardımcı olan terapi yöntemlerinden biridir. Bu teknikte kullanılan en önemli yöntemlerden biri ise serbest çağrışımdır. Bu yöntem danışanın aklından geçen her şeyi istediği gibi konuşması prensibine bağlıdır. Psikanalitik ve psikodinamik psikoterapide amaç, danışanın kendi zihnindeki bilinçdışı olgulara ulaşabilmesi ve böylece kendisini daha iyi tanıyarak, psikolojik bir serbestliğe varmasıdır. Psikanaliz, herhangi bir hedefe yönelik çalışmaz. Kişinin kendini daha iyi tanımasına yardımcı olur. Psikodinamik psikoterapi ise, var olan sorunların ve bu sorunlara karşı kullanılan savunma mekanizmalarının bireyde oluşturabileceği sorunları anlamaya ve temellendirmeye yönelik çalışmalar yapar. Psikodinamik psikoterapistler, stres, kaygı, depresyon veya ilişki problemleri üzerine çalışabilir. Bu çalışmalar ile sorunların nasıl çözülebileceği veya kullanılan savunma tekniklerinin nasıl daha yapıcı bir hale getirilebileceği üzerine çalışır. Ayrıca, alışkanlıkların kişilik üzerine etkisine ve neden olabileceği olumsuz sonuçlara bakar. Bunu yaparken kişinin tecrübelerinden veya geçmişinden yararlanabilir. Tedavi sürecinde danışan ve terapist birlikte çalışır. Terapi süresince veya seans sonrasında notlar tutulur ve hastanın gelişimine dair değişiklikler bu notlar üzerinden izlenir.
Freud ve onun gibi birçok psikanalistin de katkılarıyla psikodinamik psikoterapi ve psikanalitik teoriler oldukça gelişmiştir. İnsanın iç dünyasına inmesi oldukça zor bir yolculuktur, bu terapi yöntemindeki amaç içsel özgürlüğe ulaşmaktır.
Normal veya ortalama ruh sağlığına sahip insanlarla uygulanan bir terapidir. Bu yaklaşım kişinin rasyonel seçimler yapabilmesi, bilinç seviyesini yükseltebilmesi, daha iyi iletişim kurabilmesi ve maksimum potansiyele ulaşabilmesi için kendini geliştirmesini amaçlar. Diğer kişilere saygı ve ilgi de ele aldığı önemli konulardandır.
Önemli üç tip hümanistik terapi vardır:
Her ne kadar farklı psikoterapötik yaklaşımlar uygulanabilir olsa da, aile terapisi yaklaşımı psikopatolojinin vurgulanmasına, işlevsiz aile iletişimi kalıplarına ve sistem ve insan iletişimi teorisine dayanmaktadır. İnsan iletişimi teorisi, iletişimi içeren davranışı tanımlar. Her davranış mesaj değerine sahiptir ve her mesaj değiştirilebilecek bir davranıştır.
Genel sistem teorisi, oluşturduğu elementlerin ayrı bir incelemesiyle bir sistemi anlama imkansızlığını ele almaktadır. Sistemleri anlamak için bireysel öğeler ve onları yöneten temel kuramlar arasındaki ilişkiyi göz önünde bulundurmak gerekir.
Gotlib ve Colby bu terapi yaklaşımının genel prensiplerini şöyle belirtir:
1- Aile terapisinin temel amacı, aile iletişiminin düzenindeki problemlerde yer alan bozuk davranışları değiştirmeyi teşvik etmektir.
2- Terapötik yaklaşım ailenin geçmişinden çok şimdisiyle ilgilenmelidir.
3- Aile terapisti, problem çözme yaklaşımını benimsemelidir.
4- Terapist, terapötik süreçte aktif bir katılımcıdır.
5- Terapist, sorunun sürmesine neden olan aile etkileşimi kalıplarını araştırmalıdır.
6- Terapi genellikle kısa sürelidir.
7- Terapist, odağını semptomatik davranışlarla sınırlandırmadan genişletir.
8- Terapi seanslarının vurgusu içerikten ziyade süreçtir.
Aile psikoterapisi yaklaşımında, dört ana mod kendini belli eder, ki bu modlar aynı ilkelere dayansalar da belirli kavramsal yönlere özel vurgu yaparlar ve farklı özelliklere veya varyantlara sahiptirler. Tedavi prosedürleri:
a- stratejik iletişim terapisi
b- stratejik aile terapisi
c- yapısal aile terapisi
d- sistematik aile terapisi
Kişilerarası terapi, depresyonlu hastalarla yapılan birkaç kontrollü çalışmada kanıtlanan ve özel olarak majör depresyon için ortaya çıkan bir tedavi şeklidir. Kurucuları Klerman ve Weissman’dır ve ergen psikolojisinde kullanım için uyarlanmıştır
Kişilerarası terapi, kliniksel olarak alakalı, depresif bozuklukların dört boyutuna odaklanır:
Bu psikolojik tedavide davranışın kişilerarası yönü önceliklidir. Aynı zamanda, depresyonu açıklayabilen problemler odak noktasıdır. Bu tedavi yöntemi, bahsedilen diğer tedavi yöntemlerinden yararlanır ve onların tekniklerini özgün bir şekilde düzenler.
Ortaya depresif bozuklukların tedavisi amaçlı çıkmış kişilerarası tedavi zaman içerisinde bulimia, madde kullanımı, travma gibi diğer psikopatolojilerin özelleklerine de uyum sağlamıştır.
Okuyarak ile iyi bir ruhsal hale geçiş olarak da bilinen bibliyoterapiyi, Eski Yunan kütüphanelerinin girişindeki şu cümle güzel özetler: “İnsanın Ruhunun İyileştirildiği Yer”. Bu yöntemde amaç, kişinin uyum sorunlarını aşabilmesi, duygusal problemlerini anlaşılabilir kılması, ruh halini iyileştirebilmesidir. Bunun için kullanılan diğer bir tabir ise ‘doğru zamanda, doğru bireyle, doğru kitabı buluşturmak’tır. Bibliyoterapide, kişinin okuyarak başka dünyalara girmesi ve kendi sorunlarını çözebilmesi amaçlanır. Burada üç önemli aşama var diyebiliriz: a) özdeşleşme ve yansıtma, b) yaşanan olayların hatırlanması ile yaşanan rahatlama ve arınma, c) içselleştirme ve bütünleşme. Kişinin kendi duygularını tanımlayabilmesi önemli bir gelişme olarak görülür. Kişisel sorunlarla yüzleşme, danışanın rahatlaması ve tedaviye olumlu yanıt vermesini sağlar. Kendini daha iyi anlayan ve duygusal yönüyle yüzleşen danışan sorunların çözümünü daha kolay ulaşabilmeye başlar.
Kaynak: Guiasalaud.es