Tekrar Psikoterapiye Gitmek Istememin 5 Nedeni

Paylaş

Hindustan Times yazarı Rehana Munir’in kendi terapi süreci hakkındaki yorumlarını sizler için derledik.

Tekrar Psikoterapiye Gitmek İstememin 5 Nedeni

Beş yıl kadar önce, zor zamanlardan geçtiğim bir dönemde, hayatımda ilk kez bir psikoterapistin ofisinden içeri adımımı attım. Daha önceden psikolojiye dair sahip olduğum birkaç bilgi vardı aklımda. Çevremde psikoterapiye giden kişilerden anılarını dinlemiştim ve Freud’un çalışmalarına ait birkaç şey biliyordum.
Bunu takiben bir buçuk yıl boyunca haftada iki kez ve tam olarak 50 dakika süren seanslar birbirini takip etti. Geçerli bir sebebim olsa dahi seanslara gidemeyince belli bir ücret ödemek zorunda olmam gibi sindirilmesi zor kuralları olsa da son zamanlarda tekrar terapiye dönmek istediğimi farkettim. İşte bende tekrar psikoterapiye gitmek isteğini ortaya çıkaran 5 neden:

1- Psikoterapi süreci beni şaşırttı.

Psikoterapiye Gitmek Nasıl Bir Süreç?
Berlin’deki Madame Tussaud Müzesi’nden Sigmund Freud’un mum heykeli.

Hiçbir şeyin bizi kolay kolay şaşırtamadığı bir çağda yaşıyoruz. Yeni denilen ne varsa, ya daha önce gördüğümüz şeylerin biraz değişime uğratılıp önümüze tekrar sunulmuş hali oluyor, ya da önceden bir yerlerde o şey hakkında bir şeyler duyduğumuz için deneyimlediğimizde o şey çoktan şaşırtıcılığını yitirmiş oluyor.
Psikoterapi süreci hakkında önceden yapılanmış fikirlerim vardı. Örneğin, defans (veya savunma) mekanizmaları gibi bazı prensip ve teorilerden yararlandığını biliyordum. Buna rağmen pratikte her şeyin çok farklı olduğunu görmek beni şaşırttı. Disipliner yaklaşım yapısal olarak terapilerde önemli yere sahip olsa da, genel bağlamda seanslarımızı yönlendiren, benim kendi sezgilerimin ve terapistimin kurduğu bağlantıların yol gösterdiği uzun ve dolambaçlı sohbetlerimiz oldu. Terapistimin söylediği hiçbir şey bana klişe, kibirli veya bariz gelmedi. Hatta biraz utanç verici şekilde psikolojik jargonu kullanmaya çalışan yalnızca bendim.

2- Psikoterapi sürecini çerçeveleyen kurallar mantığıma yattı.

Tamam, çoğu kurallar diyelim. Gidemediğim seanslar için de ücret vermek zorunda olmak gücüme gidiyordu, bunu kabul ediyorum. Ve 10 dakika geç kalmış olsanız bile akrep randevunuz olan saati göstermeye başladığından itibaren seans süreniz tükenmeye başlıyordu. Bu durumu üniversitedeki derslere benzettim. Şayet düşününce aynı iki kural orada da geçerli ve size kattıkları şey aynı, disiplin. İçsel motivasyonunuz yeterli olmadığı anlarda dahi bu durum motive olmanızı ve terapide elzem olan sürekliliği sağlıyor. Terapistiniz ile aranızdaki ilişkiyi yöneten kuralların dokunulmazlığı var. Seanslarda dilediğiniz konudan bahsedebilirsiniz ama eğer terapistiniz konunun sizden çok ona doğru saptığını hissederse, konuyu tekrar size yönlendirmekten çekinmez. Bir psikoterapist sizinle sadece ofisinin duvarları içinde psikoterapi sürecini yürütür. Telefon veya başka sosyal ortamlarda kesinlikle değil. Daha geniş bir çerçevenin olduğu ve acil durumlar eğitilmiş için başka ruh/akıl sağlığı çalışanları bulunmakta.

3- Psikoterapiye gitmek diğer ilişkilerimin üstündeki yükü azalttı.

Tekrar Eden Bir Kabus
Varoluşsal kriz, tekrar eden bir kabus, uykusuzluk veya hayata dair genel bir keyifsizlik yaşıyorsanız, psikoterapi bir çözüm olabilir.

Bir psikoterapiste gitmeden önce, günlük konular ve duygularım hakkında konuşmakta zorluk yaşamayan birisi olarak, zihnimi ve ruhumu kurcalayan konuları zaten yakın çevremdeki başka insanlarla rahatlıkla açabiliyorken “Bu terapi süreci bana ne derecede katkı sağlayabilir ki?” şeklinde bir endişem vardı. Terapi sürecinin ilk aşamalarında farkettim ki, tekerrür eden bir kabus veya içinde bulunduğunuz varoluşsal kriz hakkında dostlarınızla konuşmak rahatlatıcı olabiliyor olsa da, bu sorunlara çözüm bulmak için aslında bulunmanız gereken yer psikoterapistinizin ofisi. Ayrıca bu konuları arkadaşlarınız yerine terapistinizle konuşuyor olmak, dışarıdaki ilişkilerinizin üstüne koyduğunuz yükü azaltıp, ilişkilerinizi rahatlatıyor.

4- Psikoterapi süreci gerçek anlamda kendimi dinlememi sağladı.

Bunun anlamı benim için büyüktü. Psikanaliz kendiliğinden akan bir iletişim şekline dayalı olduğundan, kendi düşünce yapınızın işleyişini farketmenize ve özümsemenize olanak sağlıyor. En karmaşık ve içedönük zihinler için bile açığa çıkarılıp keşfedilecek şeyler var. Terapistinizin analizleri kadar, neler düşündüğünüzü ve hissettiğinizi tasvir edip bunları birbirine bağlayış şeklinizi gözlemleybilmek, size kendiniz hakkında önemli şeyler anlatabiliyor.

5- Psikoterapistimin ofisinde artık bir divan var.

Psikoterapi Süreci Nasıl İşler?Psikoterapi sürecimde beni tek bir şey hayal kırıklığına uğrattı: Beklediğimin aksine psikoterapistimin ofisinde bir divan yoktu. Önceden terapilere ait gördüğüm görsellerde terapistler sandalyede, hastalar ise hayallere dalmış divanda uzanırken süreç gerçekleşirdi. Fakat biz hep seanslarımızı masada karşılıklı oturarak yaptık. Bunun terapiye engel teşkil eden bir şey olmadığının farkındayım ama doğrusunu söylemek gerekirse şu divan olayı benim hep hoşuma gitmiştir. Yakın zamanda duyduğum kadarıyla psikoterapistim ofisine yeşilimsi cam göbeği renginde olanlardan bir tane temin etmiş. Son zamanlarda yorumlamaya açık olan rüyalar görüyorum. Bir tanesinde, korkunç görünümlü bir odaya doğru yaklaşırken kendime “Bu bir rüya. Yaşadığın korku da tamamen psikolojik.” Dedim. Belki de artık psikoterapistimle bir randevu ayarlama zamanım gelmiştir.

Kaynak: Rehana Munir, Hindustan Times

Çeviren: Alperen Doğaner

Facebook Yorumları
Paylaş

Yorum Yazın:

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Mobile Sliding Menu

Wordpress Social Share Plugin powered by Ultimatelysocial