Bu hafta, geçen hafta yazdığımız, Post-Modern Zamanlarda Annelik: Instamom Kültürü ve Çocuk Gelişimine Etkisi -1 yazının devamı olarak “Çocuğu Birey Olarak Yetiştirmek” altbaşlığıyla devam ediyoruz. Sosyal medyada paylaşımlardan ve kendi gözlemlerimizden farkediyoruz ki, bu zamanda “rahat” veya “esnek” ebeveynlik yaklaşımları artıyor gibi gözükse de, aslında anne-baba veya çocuğun ayrışamadığı ve çocuğun ister istemez anne ve babanın uzantısı olarak görüldüğü durumlar baki. Önümüzdeki dört maddede bunların çocuğun bireyselliğini örseleyebilecek şekilde nasıl olageldiğini açıklayacağız.
Çok doğal olarak çocuklar, ebeveynlerinin belirlediği bir programa göre hareket edeceklerdir. Çocuğun kendi zaman çizelgesini düzenlemesi olanaksızdır. Ancak sıklıkla gözlemliyoruz ki, anne ve babalar, çocuğun ihtiyaçlarını göz ardı ederek, çocuğun bütünüyle yetişkinlerin programına ayak uydurduğu veya sınırları iyi belirlenmemiş bir zaman çizelgesine tabi tutabiliyorlar.
Çok çalışan veya sık seyahat eden bir ebeveynseniz (anne veya baba farketmez), bunu bir sıkıntı olarak değil, aksine, çocuğunuza planlama ve zamanın bölümlerini tanıtmak için bir fırsat olarak kullanabilirsiniz.
Örneğin, önümüzdeki ay 3 tane seyahatiniz var. Çocuğunuzun odasına bir takvim alın, ve o takvim üzerinden hangi günler yanında olamayacağınızı işaretleyin. Neden gittiğinizi, kimlerle olacağınızı (iş arkadaşları, arkadaşlar, vs.) ona açıklayın. Çocuğunuzun zihni, sizin yokluğunuzu bir sebebe bağlayamazsa, sizin sebepsiz yere bir anda ortadan kaybolduğunuzu düşünebilir. Ve bu his, bir çocuk için çok acı vericidir. Çoğu çocuk, gitmenize itiraz da etmez veya tepki vermez. Bu onun içten içe üzülmediğini göstermez.
Bundan birkaç ay kadar önce organik ürünler satan bir marketteydim. Benim dışımda, bir anne-baba-çocuk da oradaydı. Anne ve baba çocuğun etrafında dört dönüp, “Bunu mu istersin, bunu mu?” “Fındıklı mı yoksa beyaz çikolatalı mı?” diye çocuklarının bir kahvaltı tatlısı için seçim yapmalarını bekliyorlardı. Ancak çocuk kafası karışmış bir biçimde duruyor ve yanıt vermiyordu. Sonra anne ve baba, kasiyere dönüp: “Biz özgüvenli yetişmesi için tüm seçimleri ona yaptırıyoruz.” dediler.
Her ne kadar çocuğa bazı seçimleri bırakmak doğru olsa da, yeni çağda “esnek ebeveynlik” kavramı, oldukça yanlış anlaşılıyor. Öncelikle, çocuğun karar veremeyeceği durumlar vardır.
Bu gibi durumlarda, çocuğunuza seçimi bırakamazsınız. “Deniz, kardeş ister misin? Sen istersen kardeş yapacağız.” gibi soru ve telkinler, çocuğu anne-babanın mahrem ilişkisinin merkezine koyar ve ona ağır bir sorumluluk yükler. Eşinizden ayrıysanız veya boşanmayı düşünüyorsanız da, çocuğunuzun size akıl vermesini veya kararınızı etkilemesini beklemek, kendinizin alması gereken bir sorumluluğun bir kısmını (veya tamamını) çocuğa devretmektir. Maalesef ki, daha “çocuksu” diye tabir edebileceğimiz anne-babalar, çocuklarına bu tarz kararları sıklıkla devrederler. Bu da, çocuğun kendini daha küçük bir yaşta yetişkin gibi görmesine sebep olur, ancak sıkıntı şudur: Çocuk anne ve babasının kararını etkileyebildiğini farkederken, bir yandan da şuna uyanır: “Ben kendi ihtiyacım olduğumda anne ve babama güvenemem, çünkü onlar kendilerine dair kararları bile veremiyorlar.”
Benzer şekilde, bazı anne-babalar şöyle der: “Çocuğum size (psikoloğa) gelmek istemiyor.” Uzman olarak içimizden geçen ilk tepki, “Aa, nasıl yani?” ve anne-babaya sorabileceğimiz soru şu olur: “Eğer ki çocuğunuzun kronik bir hastalığı olsa ve doktorunuz belli bir düzende çocuğunuzun kendisine gelmesini isteseydi, ama çocuğunuz “Ben doktora gitmek istemiyorum.” deseydi, bu talebine uyar mıydınız?” Tabii ki de uymazdınız. Doktora gitmek, okula gitmek, psikoloğa gitmek gibi çocuğun hayatını temelden etkileyen kararlarda çocuğun nazına (ve nabzına) göre hareket edemeyiz. Eğer anne-baba olarak, çocuğun taleplerine çok uyum sağlıyorsak, bu bizim içsel sınırlarımıza dair bir sorunu işaret eder: Neden çocuğu ev düzeninin ve kendi hayat düzeninin ana belirleyicisi yapıyoruz? Sınır koymaktan ve çocuğumuza iyi geleceğini bildiğimiz şeyleri, o istemese bile ona neden yaptıramıyoruz?
Bu başlığın altındaki örneğe gelirsek, çocuğun organik ürünler satan markette aklı karışmıştı, çünkü anne ve babanın da aklı karışıktı. Muhtemelen, 1. Çocuk neden iki ürün arasında seçim yapması gerektiğini anlamamıştı, çünkü içerik arasındaki fark onun için bir önem teşkil etmiyordu. 2. “… Tüm seçimlerini ona yaptırıyoruz.” diyen bu anne-baba büyük ihtimalle esnek ebeveyn olmak uğruna, çocuksu ebeveynler olmuşlardı, ve genel kararsızlıkları, çocukta kafa karışıklığı yaratıyordu.
Özgüvenli bireyler yetiştirmek istiyorsanız, çocuğunuza anne ve baba olarak kendi kararlarını kendi alabilen rol modelleri olun.
Bir başka birçok soru işareti uyandıran mesele de bu. Güzel şarkı söyleyebilen bir çocuğunuz var. Yetenek yarışmalarına katılmalı mı? Çocuğunuz çok iyi bir sporcu, daha çok para kazanması uğruna, onu markalarla işbirliğine teşvik etmeli misiniz?
Yetenek yarışması programlarında sıkça karşılaştığımız bir sahneyi gözünüzün önüne getirin: Sahnede 8-9 yaşlarında bir çocuk, makyajlı, saçları yapılı ve yetişkinlerin davetlerde giydiğine benzer bir abiye veya smokin giydirilmiş. Öte yanda ise, sahne arkasında, perdenin ardından çocuğunu izleyen, heyecandan tir tir titreyen ebeveynler veya akrabalar. Sorum şu: Bu sahnede kim daha yetişkin, kim daha çocuk?
Yanlış anlaşılmasın, yetenekli çocukların sahne almasına veya yeteneklerini geliştirerek ünlü olmalarına karşı değiliz. Eğer bunu savunsaydık, Fazıl Say gibi dünya çapında bir piano virtüözünün doğmasına da karşı çıkmış olurduk. Ancak, çocuğunuzun yetenekleri ile toplum karşısına çıkmasını desteklerken motivasyonlarınız neler, iyi gözden geçirmelisiniz:
Bir çocuk veya genç, küçük yaşta ün kazandığında, aile yapısında temelden bir değişiklik olur: Çocuk (ister istemez veya bilerek) bir yetişkin konumuna itilirken, aile, ondan beklentilerini (şan, şöhret, para, yeteneği sergileme) karşılamasını beklediği çocuksu bir konuma düşer. Bu 180 derecelik değişim, çocuğun ruhsallığında gelecekte başa çıkması zor olan bir örselenmeye yol açar: Beklentiler çoktur, ancak yaslanabileceği kimse yoktur.
Yeteneğinin onu iyi bir yerlere ulaştıracağını fark etse de, bunun bir gün azalacağını veya zarar görebileceğini de öngörür: Yaşlandıkça görsel ve sporla ilgili alanlarda iş yapmak zorlaşır. Sporda sakatlık her an bir tehdittir. Üstüne üstlük bu alanlarda rekabet acımasızdır: Herkes “bir sonraki yeni”yi (the next big thing) bekler. Dolayısıyla çocuğun başarısı, o yaşta kaldıramayabileceği bir standarda tabi tutulmuştur.
Eğer anne ve baba, bu zor çerçevede çocuğuna yetişkin bir konumdan yaklaşmazsa ve rol değiştirmeye (role reversal) girerse, hayatının bir noktasında “yetişkin ünlü çocuk”, “ünlü çocuk yetişkin” e dönüşür. Onu saçını kazıtmış araba camına şemsiyeyle vururken, veya sık sık uyuşturucu kullanımı, hızlı araba kullanma gibi “küçük suç”lara karışırken görürüz.
Yeteneği sahnelenen ve pazarlanan her çocuk kurumların ve de ailelerin karşıladığı bir psikolojik destek almalıdır. Çocukları sahneye çıkararak rating ve para kazanan her kanal, o çocuklara psikolojik destek ağını açık tutmalıdır.
Tüm anne babalara bu zor zamanlarda ebeveynlik yaparken, içlerinde prensiplere ve evrensel değerlere bağlı bir yol gösterici olmasını dileriz.
Uzm. Klnk. Psk. Canan Altındaş