Bir Çocuk ve Ergen psikolojisi yüksek lisans öğrencisi olarak sınıfta en çok tartışılan
Türkiye’de ve Amerika’da psikolojik teşhislerde DSM (Diagnostic and Statistical Manual of Mental Disorders) kullanılıyor. DSM, çocuktaki semptomlar üzerinden giden, çevresel koşulları (teşhis eden doktor dikkat etmediği sürece) dikkate almayan bir kılavuz. DSM’in
Ayrıca Amerika’da ve Türkiye’dekinin aksine Fransa’da ADHD’nin psiko-sosyal bir rahatsızlık olduğuna inanılıyor, dolayısıyla çocuk ve aileyle terapi tedavi için sık başvurulan bir yöntem. Ancak Amerika ve Türkiye’de ADHD’nin sinirsel bir bozukluk olduğuna inanılmasından dolayı tedavide genelde direkt ilaç yöntemine başvuruluyor.
Pamela Druckerman’ın kitabı Bringing Up Bebe (Bebeği Yetiştirmek), Amerikan ve Fransız annelerin çocukları yetiştirme tarzlarındaki farklara dikkat çekerek, Fransız çocuklar okul çağına geldiğinde genelde nasıl Amerikalı yaşıtlarından daha uslu ve söz dinleyen çocuklar olduklarının altını çiziyor. Kitabı yorumlayan Dr. Marilyn Wedge’e göre Fransız çocukları Amerikalı çocuklara göre daha uslu yapan en büyük etkenlerden biri, ebeveynlerin sürekli çocuklarının servisinde çalışanlar gibi etraflarında dolanıp bir ihtiyaçları var mı yok mu kontrol etmemesi. Örneğin, bebek ağlıyorsa ve uyuyamıyorsa, birçok Fransız ebeveyn çocuğu kendi haline bırakıp, bir süre sonra ağlamasının zamanla kesilmesini bekliyorlar. Birçok Amerikalı anne ise çocuğu kucağına alıp oyalıyor ve yatıştırmaya çalışıyor. Ancak bir zaman sonra bebek daha uzun süre ağladığında, anne ve baba daha uzun süre ayakta kalmak zorunda oluyor, ve sinirleri bozuluyor, ve onların siniri çocuğu daha da ajite ediyor.
Dr. Marilyn Wedge’e göre bir başka önemli fark ise, Amerikalı anne-babaların çocuğun canı
Dr. Marilyn Wedge’in ve Pamela Drucerkman’ın gözlemleri Amerikan ve Fransız ebeveynleri karşılaştırmış olsa da, Türkiye’de de durum Amerika’dakinden çok farklı değil. Malesef bizde anne, birçok ailede çocuklarının peşinden koşan ve onların hizmetçisi gibi durmadan istediklerini yerine getiren kişi konumuna düşüyor. Çocuklara verilen sorumluluk ve özgür hareket etme alanı çok az. Çocuğun hata yapıp bundan ders çıkarması yerine, çocuk daha hata yapmadan müdahale ve onu yönlendirme ihtiyacına inanılıyor. Sonunda, çocuk kendi kendine hiçbir görevi yerine getirmiyor, anne veya bakan kişi onun için herşeyi yapıyor. Ve tabii, bir de ağlayan çocuğa direkt ‘meme’ verilmesi, sonunda çocukların istediği yerine gelmediğinde çığrından çıkmış biçimde davranmasına sebep oluyor. Buradan çocuklarda ortaya çıkan sorunlar için ebeveynleri suçladığım sonucuna varmayalım. Ancak, okul öncesi çocuğun gelişimi büyük ölçüde anne-baba ve çocuk arasındaki ilişkiye dayanıyor. Ve anne-babanın çocuğa karşı sabrının bittiği yerde (ki genelde çok geç kalınmış bir noktada), psikolog ve psikiyatristler devreye giriyor.
Sizler Türkiye’deki çocukların yetiştirilmesi hakkında neler düşünüyorsunuz? İyi ve kötü yanları neler? Sizce Türkiye’de psikolojik sorunu olmayan çocuklara yüksek oranda ADHD teşhisi konuluyor mu?