“Sevilmediğimi hissediyorum.” Diye Düşünen Bir Çocuğun, Yetişkinliğinde Karşılaşabileceği 7 Durum

Paylaş

“Sevilmediğimi hissediyorum.” demiş bir kişinin yetişkinlikte özlemini duyacağı şeyler

Bu yazıda genellemelerden yararlanacağız, yani “Sevilmediğimi hissediyorum.” diyen her kişi illa bu yedi durumu da yaşamak zorunda değil. Eğer çocukluk döneminizde anneniz tarafından sevilmemiş, eleştirilmiş ve ötekileştirilmişseniz, önemsiz hissetmiş veya umursanmamışsanız bu derin köklü özlemlerin her türlü başarı ile bir arada olabilme veya çelişebilme ihtimalleri daha yüksektir. Bu erken deneyimlerin gücüdür; bizi şekillendirdikleri yollar her zaman rasyonel olmak zorunda değildir, bazen çok içeriden ve derinden olabilir.

1- Hep bir yerlerde aidiyet hissi aramak

Bu belki de en yaygın ve tarifi zor etkidir; bir yabancı gibi hissetmek, dışarıda bırakılmak, herkesin eğlendiği bir partiyi dışardan yağmur altında izlemek…Bu duygu, duygusal olarak besleyici ve sabit bir evlilik veya birliktelik karşısında veya yakın bağ kurulduğu hissedilen çocuklar veya yakın arkadaş çevresiyle beraberken bile var olabilir. Maalesef ki bu duygu hayattaki tüm güzel şeylerin üstüne bir şekilde bulaşan bir leke gibi.

2-  Düşüncelerin ve duyguların sürekli tasdik edilmesi ihtiyacı

Çocukken sevilmediğini hisseden bir kişi, düşüncelerinin ve algılarının geçerliliği konusunda derin güvensizlikler hissedebilir; anneleri veya ailenin başka bir üyesi tarafından alay edilen, çok duygusal olduğu söylenilen ve kendinden şüphe ettirilen kişi bu mesajları içselleştirir ve dünyayı algılayışında büyük çarpıklıklar olduğunu zamanla farketmeye başlar. Bu geçmiş, kırılgan kişiyi ilişkilerde manipüle veya kontrol edilmeye yatkın hale getirebilir. Sıklıkla, gerginlik ve anlaşmazlık anlarında konuşmamaya ve kendi kendilerini bastırmaya yatkın olacaklardır. Kırılgan kimlikleri karşısında temel varsayım genelde şunlar olacaktır: “Olayı tamamen yanlış anladı.” ya da “O zaten çok duygusaldı”.

3-  Rahatlıkla kendine güvenebilmek konusunda zorlanmak

Bütün başarılarına rağmen, “Sevilmediğimi hissediyorum.” diyen bir kişi insanları kandırdığı, er ya da geç bütün şansını kaybedeceği ve foyasının ortaya çıkacağı gibi düşüncelere kapılabilir. Bu durum o kadar yaygın ki, psikoloji alanında kendine has bir adı var: Sahtekarlık sendromu (imposter syndrome). Başarıları hakkındaki kaygısı ve gerginliğe veya anlaşmazlığa uygun şekillerde cevap verememesi kendine olan güvenini sarsabilir. Çatışmalar karşısında, duygusal açıdan aşırıya kaçan veya donuk tepkiler verebilir. Hayatındaki kişilerarası zorluklar arttığında, kendi kendini suçlamaya ve acımasız öz eleştiriye sığınacaktır.

4- Duygusal dengeyi kurmak konusunda zorluklar yaşamak

Goldilocks Problemi Nedir?

Bu durum, psikolojik çalışmalarda “Goldilocks problemi” olarak adlandırılır. Kişinin daha sonraki hayatını etkileyen duygusal regülasyon konusunda yaşanabilecek en büyük sıkıntılar:

2) Annenin bebeğinin ihtiyaç sinyallerini tamamen görmezden gelmesidir.

Güvenli bağlanamama sorunu olan çocuklar; 1) Acı dolu duyguları nasıl yöneteceklerini bilemezler.

2) Duygular denizinde (dehlizinde) boğulabilirler.

3) Duygularını baskılayıp, onların gündelik yaşamdaki koruyuculuğundan mahrum kalabilirler.

Bu durum, Goldilocks problemi olarak tanımlanır. Üç ayının evinden Goldilocks’un ideal şeyi bulmakta zorluk yaşadığını hatırlıyorsunuzdur: Karşısına ya çok sıcak ya çok soğuk, ya çok sert ya da çok yumuşak şeyler çıkıyordu. Bu sevilmemiş kişinin strese veya yoğun bir duyguya neden olacak bir durumdayken kendini bulduğu duygusal çıkmazdır.

İyi haber şu ki; duygularınızı nasıl adlandıracağınızı ve düzenleyeceğinizi öğrenebilirsiniz; yüksek duvarlar ardında duygusal karmaşayla yaşamaya mahkum değilsiniz.

5- Annenin sevgi ve ilgisine dair derin bir mahrumiyet ile yaşamak

Hiçbir zaman bitmeyecek, en derin şekilde içimize işlemiş olan bu ihtiyacın gücünü yadsımak çok zor. Bu özlem, yaşamın birçok evresinde ve gelişmesinde karşımıza çıkabilir. Ancak “Sevilmediğimi hissediyorum.” demiş bir kişi iyileştikçe ve kendisini sevmeye başladıkça kalbindeki yaranın acıtıcılığı azabilir. Belki hiçbir zaman o acı tamamen kaybolmaz, ancak yara zamanla şekil değiştirebilir ve onunla yaşamayı öğreniriz.

6- Geçmişi anlamlandırmak ve “şimdi”yi mütemadiyen etkilemesini engellemek

Çocuklar, annelerinin pek sevgi dolu olmadığını kültürel utançtan ve annelik hakkındaki mitlerden – “Her anne sevecendir.” “Her anne çocuğunu sever.” gibi – dolayı kabul etmekte zorlanır ve bu sıklıkla çocukluklarına dair bir hakikate ulaşmalarını sağlayacak bir anlatıcı bulmanın zorluğu anlamına da gelir. Ancak geçmişi anlamak ve geçmişin bizi nasıl şekillendirdiğini bilmek daha sağlıklı bir yere ilerlemenin ve öğrendiğimiz davranış biçimlerini tekrar etmememizin anahtar noktasıdır. Geçmişle ilgili noktaları birbirine bağlamak zaman ve çaba gerektirir, ve bu deneyim ilk başta acı verici olabilir ancak gereklidir.

7-  Değişimin farkedildiğini görmek

Çocukluklarında “Sevilmediğimi hissediyorum.” diye düşünmüş kişiler, çocukluklarından beri bu durumun ağır psikolojik yükünü çekerler ve yetişkin olunca duymak istedikleri tek şey, onların tüm özlemlerinin, düşlerinin ve duygularının çocukluk odasına hapsolup kalmadığını duymaktır. Büyürken, sabırsız veya çaresiz hissetmek doğaldır, çünkü yaşam aksilikler yaşayacağımız veya yanlış adımlar atacağımız uzun bir yolculuktur.

Bizi zehirlediğini hissettiğimiz bir çocukluktan iyileşmek zor bir iştir, fakat içinizdeki küçük sizin özlediği zaman gelecektir. Gerçekten.

Kaynak: Psychology Today

Çeviri: Zeynep Karababa

Editör: Ayşe Canan Altındaş

Facebook Yorumları
Paylaş

Yorum Yazın:

E-posta adresiniz yayınlanmayacaktır.

Mobile Sliding Menu

Wordpress Social Share Plugin powered by Ultimatelysocial